‘Dış güçler ve 14 Mayıs’taki seçim: Erdoğan’ı kim destekliyor?
Bir gün muhabiri İlhan Uzgel, 14 Mayıs seçimlerinin dünyada ve Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada ilgiyle izlendiğini belirterek, “Erdoğan’ın dış politikadaki muhataplarının doğrudan ve kesin olarak istediğini söyleyebileceğimiz bir durum yok. gitmesini istiyor, yoksa gitmesini istiyorlar.” Uzgel, “Dış güçler ve 14 Mayıs seçimi: Erdoğan’ı kim destekliyor?” başlıklı yazısında seçimlere ilişkin uluslararası değerlendirmeleri şöyle irdeledi:
“Şu anda Rusya ve Körfez hattı Erdoğan’ın kaybetmesini istemiyor. Bu açık. Onun yerine geçecek alternatif asla Erdoğan’ın yerini alamayacak, liderlerin diplomasisinin yerini alamayacak, kapalı kapılar ardında gayrı resmi pazarlıklara giremeyecek. En azından olmamalı, yeni bir hükümet kurulduktan sonra bu bağlantıların kurumsallaşması beklenebilir.
OTORİTER, BASKICI, ASKERİ
AB için durum karışık. Genel olarak Erdoğan’ın yarattığı Türkiye imajı, içeride İslamcı, otoriter, baskıcı, insan haklarına saygı duymayan, militarist, dışarıda yayılmacı, Avrupalı olma düşüncesinden uzak, hatta Avrupa’nın ötekisi konumunda, bir başkan, toplum, ülke. Erdoğan ve Türkiye ne kadar özdeşleşirse, birleşik-bütünleşmiş bir Avrupa fikri için o kadar işlevsel hale geldi. Erdoğan’ın kendisi, teslim ettiği imgeler dünyası, Avrupa değerlerinin antitezi olarak sunuldu. Ama dahası var. Erdoğan en rahat pazarlık yapan liderlerden biri haline geldi. AB için bu üç alan işlevseldi. İlki, tanınmış sığınmacılara üç yıl boyunca üç milyar avro ödenmesi kuralıyla varılan anlaşmaydı. AB, 2015 yılı civarında ağır baskı altında olan mülteci sorununu daha ucuza çözemezdi. İkincisi, Erdoğan AB baskısı altındayken geri çekilebildi. İçeriden büyük tepki alan Mavi Vatan, rekabetten vazgeçerek sondaj gemilerini sessizce limanlara demirledi. Ege’de tansiyonun tırmanışını telaffuz seviyesinde tuttu. Asla gerçekleşmedi. Üçüncüsü, Erdoğan’ın AB üyeliğine kayıtsız kalması ve AB kriterlerinden giderek uzaklaşması AB’yi rahatlattı. Ayrıca AB yetkilileri, Türkiye’nin üyelik süreciyle ilgilenmek ve Türkiye’yi oyalamak için ekstra bir çaba harcamak zorunda kalmadı. Yarattığı onca sıkıntıya rağmen Erdoğan Avrupa sisteminin hayati çıkarlarına bir bütün olarak çok güzel hizmet etti.
Yunanistan ise Erdoğan’ın anlamsız ve akıl dışı Doğu Akdeniz politikasından en çok yararlanan ülke oldu. Yunan hükümetleri Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’da yayılmacı imajını kullandılar ve Erdoğan’ın gereksiz, boş, tehditkar, militarist patlamaları Yunan devletine Türkiye muhalefetini ve milliyetçiliğini diri tutması için büyük bir fırsat sağladı. Ayrıca Erdoğan bölgedeki birçok ülkeyle ilişkilerini kestiği için Yunanistan Mısır, BAE, İsrail, Fransa, ABD ile stratejik bağlar geliştirebilmiştir. Erdoğan için ne kadar dua ederlerse etsinler.
ABD için Erdoğan karışık bir durum sunuyor. Trump ve küresel otoriter eğilimleri destekleyen çevreler Erdoğan’dan kısmen memnundu. Ama onlar için bile Erdoğan belalı bir cumhurbaşkanı oldu. Biden ise seçim kampanyası sürecinde çok net bir duruş sergileyerek, siyasette pek rastlanmayan bir şekilde kampanya sözünü yerine getirerek Erdoğan’a ayırdığı zamanı hiç azaltmadı. Erdoğan’ın yakınlaşma çabalarını elinin tersiyle itti. Ancak Erdoğan, ABD için en değerli bahislerden biri olan S-400 alımını Trump döneminde gerçekleştirdi. Bundan kurtulmak için ‘fişi prizden çekmek’ dahil tüm teklifler cevapsız kaldı. Biden yönetimi, bunu Erdoğan’a karşı kullanmaya hazır olduğunu bildiğinden, herhangi bir direkt hat alma girişiminden kaçındı. Örneğin Halkbank, hem seçmeninin yolsuzluğa duyarsızlığını anladığı için hem de Erdoğan bunu alıp somut bir ‘dış güçler’ telaffuzuna çevireceği için para cezası ya da ‘varlık’ konusunu gündeme getirmedi. Sessiz ve uzak olmak en uygunuydu, bu yüzden Biden yaptı. Erdoğan öyle bir stratejik, bölgesel ve ekonomik bağımlılık yarattı ki içinden yeni bir hükümetin çıkması çok zor.
NATO UYGULAYICISI
Aslında tüm olumsuz tabloya rağmen Erdoğan ABD ile birçok alanda iş birliğini sürdürdü. Türkiye, Karadeniz ve Baltık’ta NATO planlarının sorunsuz uygulayıcısı olmuştur. NATO Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı İzmir’de iken Rusya’ya karşı NATO bünyesinde yeniden kurulan Çok Yüksek Hazırlıklı Müşterek Görev Gücü’nün rotasyonel komutasını üstlendi. Malatya’daki Kürecik, entegre NATO hava savunma sistemi için değerli bir rol oynarken, ABD’nin İncirlik’ten çekilmesini Erdoğan hükümeti değil, Amerikan çevreleri koz olarak kullandı. Amerika Birleşik Devletleri’nin Ermeni girişimini sessizce yürütmesi ve Gürcistan ile askeri bağlarını sürdürmesi her zaman olumlu olmuştur. Ukrayna savaşında Erdoğan istikrar politikası izlemek zorunda kaldı. Moskova ile doğrudan yüzleşemezdi, Putin’in elinde çok kozu vardı. Batı’yı ve NATO’yu karşısına alacak durumda değildi. Bir sonraki baskının yönü ile ilgili durumu belirlemeye çalıştı. Yaptırımlara uymayarak Rusya’yı rahatlattı ama ABD’den baskı gelince ticaret bağlantılarını sınırladı ve havalimanını kapattı. Seçimler yaklaşırken ve Erdoğan’ı kaybetme riski varken Putin bu kez onlara müsamaha gösterdi.
Türkiye’yi tam anlamıyla uyumlu bir ortak olarak görmeyen ABD, Yunanistan ile stratejik bağlarını geliştirdi. Bulgaristan ve Romanya’da daha fazla askeri yığınak yaptı ve pes etmese de Türkiye’nin arkasında durabileceğini gösterdi.
Erdoğan sayesinde Türkiye bölgede bir süre yalnız kaldı ve büyük bir prestij kaybına uğradı. Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi blokajlar vardı ve Türkiye bunlardan dışlandı. İzole edilmiş, içinde bulunduğu ittifak sistemine güvenemeyen ve sadece müsamaha gösterilen ancak Rusya’nın tam olarak güvenmediği, bölgede dostu olmayan, komşularıyla sorunları olan bir Türkiye, ülkelerin çıkarına gelmiştir. Mısır, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Ermenistan ve Suriye gibi. İçeride demokratik, insan haklarına saygılı, yurtdışında prestijini artıran, daha barışçıl bir dil kullanan, sorunların çözümünde inisiyatif kullanan bir Türkiye özellikle tercih edilmeyebilir.
İsrail’in Türkiye ile ilişkileri kötüleştiğinde bunu Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Azerbaycan ile ilişkilerini geliştirerek telafi edebilirdi. İsrail’in ikinci kuşakta Türkiye gibi bir ülkeye ihtiyaç duyduğu 1990’ların parametreleri geçerliliğini yitirdi. Genel olarak bölge ülkeleri bir nevi “Erdoğan dokunulmazlığı” kazandı. İsrail Arap ülkeleriyle, Mısır Yunanistan ve Körfez ülkeleriyle yakınlaştı. Son dönemde Suriye yeniden Arap dünyasına dönmenin eşiğine geldi. Erdoğan seçimleri kaybederse Esad daha kolay yeni bir sayfa açabilir ama en değerli koşul olan Türkiye’nin çekilmesinin çabuk olmayacağının da farkında. Hâlâ onu devirmeye çalışan, iç savaşa rağmen Suriye’nin başında kalan Erdoğan’ın sevinciyle seçim sonuçlarını izleyebilir.
ERDOĞAN’I İSTEYENLER
Erdoğan’ın bölgedeki müttefikleri Katar, Azerbaycan, Hamas, Barzani, Libya’daki Trablus hükümeti. Bunlar güçlü aktörler değil. Erdoğan’ı desteklemiş ve fayda sağlamış olabilirler. Ama Türkiye’ye çok faydalı olacak durumda değiller. Şimdiye kadar, diplomatik unsurlar için alışılmadık bir şekilde, Erdoğan’a takviye kuvvetler açıklayan üç cumhurbaşkanı oldu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, SDA partisi lideri Bekir İzzetbegoviç, Aliya İzzetbegoviç’in Bosna Hersek’teki oğlu, Müslüman Kardeşler’e bağlı Uluslararası Müslüman Alimler Birliği ve bazı İslami kurum ve kişiler bulunuyor. Toplu olarak bir bildiri yayınlayarak Erdoğan’a oy istediler. Diğer aktörler, güç merkezleri beklemede.
Erdoğan’ın seçimi kaybetmesinin dünya çapında bazı değerli sonuçları olacaktır. Bölgede seçimle gelen İslamcı bir güç olmayacak. İslamcıların ılımlılıkla, yani demokratik kurallara uyarak iktidara devri olan BOP gerçekten sona erecektir. İz bile bırakmayacak. İsrail’den sonra ilk kez bölgede otoriter, sağcı bir hükümet seçimi kaybedecek. Putin yakın bir müttefikini kaybedecek. Yeni bir oyun kurmak zorunda kalacak.
Türkiye, dış ve güvenlik politikasında askeri güç kullanma konusunda 2020’de zirveye ulaştı. Tekrar o dinamiklere dönmenin ne iç ne de dış şartları var. Bundan sonra komşularla yeni bir sayfa açan daha barışçıl bir siyasete geçmek için değerli bir fırsat ve fırsat doğacak.” (HABER MERKEZİ)